Home Artists Posts Import Register

Content

6 Ekim 2009

Nietzsche’nin Zerdüşt’ünü bundan 35 yıl önce okuldayken okumuştum. Ne havalı kitaptır, 19 yaşındayken hele nasıl ateşler insanın hayal gücünü!

Hakiki Zerdüşt’ü geçenlerde okumaya gayret ettim biraz, eski İran dillerindeki cehaletimi az da olsa gidermek için. İtiraf edeyim fazla açmadı. Beynini had safhada imanla doldurmamışsan bu çeşit kutsal metinleri okuyup zevk almak zor. “Ne bulmuşlar bunda?” diye hayret ediyorsun.

Zerdüşt’ün kendisine atfedilen ilahiler Avestaca gâtha diye anılıyor. Bu bir eski İran dili. Avestaca /th/ normal Farsçada daima /h/ olur, o yüzden sözcüğün Farsça karşılığı gâh.

Farsça gâhın ise iki anlamı var. BİR, normal anlamı “durma yeri, durak, makam, mahall”. Aynen ikametgâh, ziyaretgâh, karargâh, güzergâh, destgâh, dergâh vesairedeki gibi. İKİ, allame takımının bildiği diğer anlamı, “melodi, nağme, ilahi, makam”. Türk müziğindeki notalardan dördünün adıdır, bilirsiniz, yegâh, dügâh, segâh, çargâh, yani birinci nağme, ikinci nağme, üçüncü nağme, dördüncü nağme. Aynı zamanda bu notalarda karar kılan dört tane makamın adı da yegâh, dügâh vs.

İki gâh aynı gâh mı, ondan emin değilim. (Olmadığını düşündüren nedenler var, ayrıntıya girmeyelim.) Ama dikkat ettiniz mi, tastamam aynı iki anlamlılık Arapça makam sözcüğünde de var. Makam = durma yeri, durak. Aynı zamanda bir melodinin dolana dolana gelip karar kıldığı perde; dolayısıyla o perdede duran melodi.

Zerdüşt’ün ilahilerini de makamla söylüyorlardı herhalde binlerce seneden beri. Gathalar hep numarasıyla birinci gatha, ikinci gatha diye anıldığına göre acaba her birini yegâh, dügâh, segâh vb. makamında mı şeyederlerdi, bilmem.

Comments

No comments found for this post.