Home Artists Posts Import Register

Content

30 Eylül 2009

Etnografya şöyle oluyor: takıyorsunuz kafanıza bir kolonyal şapka, elde teyp cihazı, boyunda dürbün, gidiyorsunuz Yeni Gine’ye yahut Samoa’ya – hadi onlar uzak diyelim, Hasanoğlan köyüne – yerlileri inceliyorsunuz. Töreleri nedir, batıl inançları nedir, burunlarına neden halka takarlar vs. Turistliğin en aşırı ucu budur. Yabancılaşmanın en radikal çeşididir. İstediğin kadar empati yap, işin temelindeki o yabancılaşmayı aşamazsın. Margaret Mead o duvarı kırmak için gitti Samoa’da incelediği yerlilerden biriyle evlendi. Sonra ne oldu? Araştırma bitti, adamı yüzüstü bırakıp memlekete döndü.

Bir dönem Cumhuriyetimizin takıntılarından biriydi, biliyorsunuz, her ile bir etnografya müzesi kurmayı hedeflemişlerdi, halkımız nasıl yaşar, ne gibi ilkel alışkanlıkları vardır, görüp öğrenelim diye. Bu da antrparantez.

Etnoloji ne peki? Ben Amerikan tedrisatı gördüğümden pek bilmem. Angloamerikan üniversitelerinde buna antropoloji derler sanırım, etnoloji daha çok Evropalıların tercih ettiği isim.

Görünürde bu daha masum ve kapsayıcı bir iş: kavimlerin kültür ve törelerini inceleme işi. Yöntemi de sana kalmış, ister etnografya verilerini tara, ister başka malzeme bul veya felsefî takıl. Ama işin özünde yatan yabancılaşma efekti aynıdır. Eski usul filolojinin yöntemi, yabancı kültürün KENDİ HAKKINDA söylediklerini anlamak ve aktarmaktı. Etnolog ise diyor ki, adamların kendileri hakkında söylediği benim için ancak veri değeri taşır; ben olayı YABANCININ perspektifinden tasvir etmeye çalışırım.

Küstah mı küstah, evet. Ama o perspektif olmadan bilimsel düşünce olabilir mi, işte orası meçhul.

Ayrıca doğrular ya doğrudur ya değildir, o kadar. Ah acıttı mı, vah empati oldu mu diye çok fazla dert edersen sonra işler cıvır, pastalı kabul günü muhabbetinden bir adım ileri gidemezsin.1


1 28 Ekim’de Taraf’ta çıkan “Nişanyan’ın tahammülfersâ üslubu” başlıklı yazısında Cihan Aktaş benim dine ilişkin yazdıklarımı sert bir dille eleştirdi, beni etnograflardan ziyade etnologlar gibi olmakla suçladı. Bu yazı ve iki gün sonraki “Tahammülfersa” yazısı ona cevaptır. Şeytan dürttü mü sivri bir laf edeyim diye? Dürttü tabii! Ama kendimi tuttum, Cihan Hanımın kendince haklı duygusallığını daha fazla kışkırtacak bir söz söylemek istemedim.

Birkaç okurum etnoloji ile antropoloji arasındaki farkı bilmeyişime hayret etti. Haklıdırlar herhalde, bilmiyorum. Bu vesileyle ne bulduysam okudum, ansiklopedilere filan baktım, gene bir şey anlamadım. Akademik alanda hayli muhafazakârım zannederim: tarih, filoloji, felsefe, hukuk aklıma yatar. Gerisi biraz boşmuş gibi geliyor bana.

Comments

No comments found for this post.