Home Artists Posts Import Register

Content

11 Temmuz 2009

Neden kökenbilim demiyorsun, etimoloji diye gâvurca lafı tercih ediyorsun diye ayıplayanlar hep oluyor. Öyle ya da böyle hakikaten umurumda mı? Değil. İki türlü de kullanırım, ne olacak? Ama etimolojiye alışmışım, hem daha hoşuma gidiyor. Dünyada çeşit çeşit dil var, bir çoğunda etymologie, etimología, etümoloogia, ετυμολογίαvb. diyorlar, Hintçe, Osetçe ve Estonca dahil. Onlarla aynı dalga boyunda konuşmak daha iyi değil mi, illa ayrılıkçı mı takılmak gerek?

Hem bir kere köken ne demekmiş diye bakıyoruz. En erken 15. yüzyılda Türkiye Türkçesinde görülen bir kelime, fide ve fidan demekmiş o kadar, sanırım “kök salan bitki sapı” manasına. 19. yüzyılda Ahmet Vefik Paşa yeni anlamlar ilave etmiş: 1) fide yeri, yani İngilizce nursery dedikleri, fidanı tarlaya göçürmeden önce ilk yetiştirdiğiniz yer, 2) bir kişinin mahall-i aslisi, vatan, yerlisi olunan yer. Bu ikincisi zannederim birincisinden mecazdır, “ilk toprak” gibi. Ya da belki “köken yeri” gibi bir deyimden kısaltmaya uğramıştır.

Dil Devrimcisinin el kitabı olarak 1935’te TDK’nun yayımladığı Cep Kılavuzu kestirmeden “menşe, asl” diye tanım vermiş. Anlamın adım adım nasıl kayıp yokolduğunu fark ettiniz mi? İlk anlam gayet somut, kök eden şey, yani kök değil başka bir şey, sap. İkinci anlam kök edilen yer, o da somut. Son anlam? Basbayağı kök. Türkçe kök ile Neo-Turkiş köken arasında tanımlanabilir bir anlam farkı var mı? Oradaki +en ekinin herhangi bir işlevi var mı? Yoksa kök demenin fantazi modeli midir köken? Kökenbilim yerine kökbilim desek iş görür mü?

Başa döneyim gene. Kökenin kökeni şuymuş buymuş fark eder mi? Etmez. Bilgisayar diyor muyum? Diyorum. Dilbilim diyor muyum? Lengüistik/linguistik demek zor o yüzden diyorum. Kökenbilim de derim, dert değil.

Ama dilin ince köklerini, kılcal damarlarını bu kadar hoyratça yırtıp atan adamların ürettiği kelimelere bir antipatim var, o da gerçek.

Comments

No comments found for this post.