Home Artists Posts Import Register

Content

23 Mayıs 2009

Yakînen sözcüğünün Türkçe yakın’la hiç alakası yok, unutun. Arapça qalın q ile yaqîn “kesin ve şüpheden arınmış” demek. Bir şeyi yakînen bilmek = şüpheye yer bırakmayacak şekilde bilmek. O da ikiye ayrılıyor: ilm-el yakîn analitik olarak bilinen şey, iki kere iki dört gibi; ayn-el yakîn bizzat gözünle görüp doğruluğundan emin olduğun şey. Mûkınyüzde yüz emin, teyakkun da (önceden öyle değilken) emin olmak demek. Tumturaklı laflar, bir ara kullanmalı. Misal: Atatürkçülüğün muzır bir ideoloji olduğuna dair kanaatim teyakkun etti.

*

Türkçeye benzeyip de Türkçe olmayan bir başka mühim kelime sevda. Daha önce de bir kere değindim, bunun Türkçe sevmekle, sevgiyle işi yok. Arapça sawdâ, aswad (kara) sıfatının dişil hali. Ayrıca Yunanlıların melankholêdedikleri haltın diğer adı. Türkçesi kara safra. Melan kara, kholêsafra.

Eski tıpta insan bedenini oluşturan dört ana maddeden söz ederler. Bunların her biri halt’tır (خلط), yani karışım, ya da “komponent”. Dördüne birden ahlat-ı erbaa denir. Dördü sırasıyla kan, balgam, ak safra ve kara safradır. Kanı çok olan insan gözüpek, balgamı çok olan tembel, ak safrası çoksa öfkeli, kara safrası çoksa depresif, dalgın, düşünceli olur, hülyalara dalar, arabesk takılır. Dördünün dengesi çok bozulursa hastalıklar baş gösterir. Batılıların melancholia dedikleri şey, kara safranın yani sevda’nın fazla olması halidir. Bunun Türkçesi eskiden Arapça şekliyle malihülya ya da kısaca hülya idi. Aşağı yukarı 1920’lerden itibaren Frenkçeden devşirilen melankoli tercih edildi.

Bu haltları ilk önce Yunan tabiplerinden Hippokratês sistemleştirmiş. Arap kaynaklarında Bûkrât Hekim diye geçer. İbn Sînâ da tıbbi çalışmalarını aynı sistem üzerine kurmuş. Batıda 17. yüzyıl başlarına dek, doğuda ta düne kadar tıbbın esası bu teori idi. İlm-i yakîn kabul edilirdi yani. Devir değişti, hatırlayan bile kalmadı.

Comments

No comments found for this post.