Home Artists Posts Import Register

Content

19 Mayıs 2009

“Halk ezgisi” anlamında türkî sözcüğüne en erken 15. yüzyıla ait Kâbusname tercümesinde rastladım. Eminim daha erken örnekleri bilen uzmanlar da vardır; aydınlatırlarsa memnun olurum. 16. yüzyılda Avrupalı tüccarlar için bir Türkçe el kitabı ve kelime listesi hazırlayan Floransa’lı Filippo Argenti, türkî = a) Türk işi, Türk usulü, b) köylü havası demiş. Meninski lugatine göre türkî çağırmak = “ciğerin derininden gelen yanık sesle şarkı söylemek”. Diğer adı ırlamak veya yırlamak.

Osmanlı’nın genel kullanımında “Türk” ve “Türkî” tabirleri Anadolu köylüsünün dilini, tarzını, kültürünü ifade eder. Etnik bir nitelemeden çok SINIFSAL bir tanımdır. Epeyce aşağılama (ama biraz da nostalji ve takdir) içerir. İstanbullunun, ya da okumuş ve yönetici zümreden birinin 19. yüzyıl ortalarından evvel kendine “Türk” dediğine hiç tanık olmadım. Şu aralar 1720 tarihli Vehbî Surnamesini okuyorum. Oradaki “Türk” tiplemesini bugün yaz, alimallah 301’den hüküm giyersin.[1]

Kafa karıştıran bir mevzu, biliyorum. Daha net olsun diye şunlara da değineyim. Bir, devleti kuran hanedanın ATALARININ Türk olduğunu bilirler ve söylerler. Ama mesela Kanuni Sultan Süleyman’a “Türk” demeye cüret eden kimse çıktığını sanmıyorum, yabancı Frenkler dışında.

İki, egemen sınıfın ortak konuşma dili şüphesiz Türkçedir. İstanbul sarayı ile İstanbul sokaklarının hakim dili de Türkçedir. Hem bugün bildiğimiz Türkçeden pek farklı olmayan, gayet renkli ve bol deyimli bir Türkçedir. Ama bu dil asla yazılmaz. Bir kimlik unsuru olarak öne çıkarılmaz. Osmanlı okuryazar zümresi Türkçe yazmaz: Arapça ile Farsça ve Türkçenin karışımı olan olağanüstü sun’i ve rafine bir dili yazarlar. Üstelik bu dilin – hayrettir – bir adı yoktur, “elsinei selase” (üç diller) diye geçer. Bir dilden ziyade bir tür emperyal üsluptur, edebi bir janrdır. Mecbur kalınca “lisanımız” derler, ama isim vermekten özenle kaçınırlar. “Osmanlıca” da demezler, çünkü o deyim de ilk 1850’lerde icat edilmiştir.

Çağdaş önyargıları geçmişe yansıtmaktan vazgeçip “tam olarak nasıl olmuş”u açık zihinle anlamaya çalışırsak belki bugünü de daha iyi anlayacağız, öyle sanıyorum.

[1]Bir okurum konuyla ilgili olduğunu düşünerek Pir Sultan Abdal’ın bir dörtlüğünü iletmiş. Vallahi ben yazmadım, katılmıyorum da. Pir Sultan’ın fikri (harar: büyük çuval):

Türk değil mi şu alemin eşeği/ Eşek değil belki itten aşağı/ Hararlara sığmaz olur taşağı/ Minnet üzerine düştüğü zaman

Comments

Cem YILDIZ

Şarkı da "doğuya ait olan" anlamına mı geliyor bu durumda?