Home Artists Posts Import Register

Content

2 Nisan 2009

Eski Türkçenin bir aşamasında kelime sonundaki /r/, belli şartlarda /z/ sesine dönüşmüş. Görmek fiilinin isim hali bu yüzden *gör değil göz. Kuduran kimse aynı nedenle kuduz, semiren de semiz. Bugün ölmüş olan yaldramak fiilinden iki heceli yaldız ama üç heceli yıldırım türemiş. Sarı rengin Eski Türkçede asıl adı saz, sarığ da bunun türevi, ilki bugün sadece saz benizli deyiminde yaşıyor. Esasen “eklem” anlamına gelen diz sözcüğüne küçültme eki getirince sonuç *dizek değil dirsek oluyor.

Geniş zaman ekinin neden olumluda –r, olumsuzda –mez/–maz olduğunu da Marcel Erdal şık bir şekilde açıklıyor A Grammar of Old Turkic’te.

Türki dillerin en uzak akrabası olan Çuvaşçada bu dönüşüm olmamış; daha doğrusu Çuvaşça, bu dönüşümden önceki bir tarihte Ana Türkçeden ayrılmış. O yüzden Çuvaşlar mesela gündüz, güz, dokuz, yaz, yazı, yıldız, kız, kaz, düz yerine kıntır, kır, tixxir, şur, şıru, şıltır, xır, xur, türi diyorlar. Birebir aynı kelimeler, ses bozucu filtreden geçirilmiş gibi.

Bundan 1500 yıl önce Ortaasya’da birileri kelime sonundaki r’yi vızıldatma modasını çıkarmasaydı bugün Türkçede de belki böyle konuşuyor olacaktık. Sahneyi gözünüzde canlandırın: Ötüken Akademisinde Bilge Han öğrencileri azarlar, “rezil ettin ataların tilini, titre ve örüne dön!” Gençler kıkırdar.

Şimdikiler de arkadaş yerine /aarkıdaj/ diyorlar, reziller!

Comments

No comments found for this post.