Home Artists Posts Import Register

Content

23 Mart 2009

Nehrin adı Akatça en eski Mezopotamya belgelerinde geçiyor, MÖ 2000 küsurda, Purattu. Diğer dillerdeki /p/ Arapçada /f/ olur, bin defa söyledik. Bizde kullanılan Fırat, ismin Arapça şekli.

Yunancası Euphrátês. Bak onu belirtmeyi unuttum, bazı Arami lehçeleriyle İbranicede de p > ph görülür. Yunanlar belli ki Suriye’de ve bugünkü Urfa-Mardin yöresinde konuşulan Arami dillerinden almışlar. Bütün Batı dillerinde de Yunanca biçim cari. Baştaki /eu/ nereden çıkmış, bilmiyorum. Ermenicesi Eprat’tır, İbranicesi de Phrât.

Sözcüğün köküne dair bir sürü spekülasyon var. En mantıklısı Aramice ve İbranicede bulunan p-r-t kökü, “yarılmak, bölünmek” anlamında. Acaba Fırat Nehri bütün güzergahı boyunca derin bir yarık içinde aktığı için mi böyle denmiştir? Ya da tarihi Aram yani Suriye ülkesiyle Asur ülkesinin sınırı olduğundan “bölgü” gibi bir ad vermiş olabilirler mi? Bilmem.[1]

Dicle’nin Akatçası Idiglat, Tevrat’ta geçen İbranicesi de Hiddekel. Bunun anlamı belli, “hızlı akan”. Dicle’yi kardeşinden ayıran en önemli özelliği hızlı akması. Arapçada /g/ her zaman /c/ olduğundan Diclatolmuş, baştaki /i/ bilemediğim bir nedenle yutulmuş. Eski Farsçası Tiglat veya Tigrat, hangisi belli değil, çünkü Eski Fars yazısında /r/ ve /l/ aynı yazılıyor. Yunancası Tígris, sanırım Yunancada “kaplan” anlamına gelen öteki tígris ile birleştirilmiş. Bizim tekir biliyorsunuz Rumca bir kelime, kaplan demek. İngilizce tiger gibi.

Neden Fırat her zaman erkek, Dicle dişidir bir de onu bilsem...



[1]Fırat konusunda bu yazıdan üç dört yıl önce Ankara’nın Doğusundaki Türkiye kitabımda yazdıklarım da ilginizi çekebilir belki:

Kemah’tan Carablus’a kadar Fırat, muhteşem bir boğazın içinden akıyor: Anadolu kütlesini boydan boya kesen derin bir yarık. Aynı zamanda tarihi bir sınır: iki bin küsur yıldan beri, tarafları değişse de yeri pek değişmeyen bir medeniyet ve dil ayracı.
Rum Ülkesinin sonu
MÖ 1. yüzyıldan MS 240’lara dek Fırat Roma egemenliğinin doğudaki sınırı olmuş. Daha sonra imparatorluk bir ara Dicle’ye kadar dayanmışsa da, Fırat’ın ötesinde hiçbir zaman tam tutunamamış. İki nehir arasındaki ülkeler İran’la sonsuz bir çekişme konusu olarak kalmış.
Bin küsur yıl boyunca Fırat Yunan dilinin de doğu sınırı olmuş. İskender fetihlerini izleyen devirde Yunanca çeşitli eski Anadolu dillerini eritip, Fırat’ın batısındaki ülkelerin ortak konuşma dili olmayı başarmış. Fırat’ın doğusunda ise – imparatorluk memurları ile onlara özenen bir miktar kentli seçkin dışında – Yunanca konuşan olmamış. Urfa’da Rum egemenliği altında 3. yüzyıldan itibaren gelişen büyük kültürel etkinliğin dili Rumca değil Süryanice. 7. yüzyıldaki Arap istilası arefesinde Malatya’nın dili Rumca ama nehrin karşı yakasındaki Harput ve Dersim’de Ermenice hakim.
Yarım Elma
Anadolu’yu fetheden Türkler de fetihten kısa bir süre sonra Fırat ekseninde ayrışmaya yüz tutmuşlar. 14. yüzyıla doğru belirginleşen iki edebi lehçeden Doğu Anadolu Türkçesi (‘men virürem’) zamanla Azericeyi, Batı Anadolu Türkçesi (‘ben verirem’) Türkiye Türkçesini doğurmuş. Siyasi yapılanma dille atbaşı gitmiş. 15. yüzyılda Fırat’ın batısındaki Türk beyliklerini Osmanlı yutarken, doğusundakiler de Akkoyunlu’nun egemenliği altında derlenir gibi olmuşlar. Daha sonraki dini kargaşada Akkoyunlu devleti çökünce, Osmanlı gücü Fırat’ı aşıp başıboş kalan Doğu’yu zapturapt altına almış.
Ama Osmanlı Devleti’nin standart yönetim yapısı Fırat’ın ötesinde kök tutmamış. Batı’da geçerli olan vilayet ve tımar düzeni yerine Osmanlı Devleti Doğu’yu yarı bağımsız beylikler, babadan oğula geçen ocaklıklar vasıtasıyla yönetmiş. 19. yüzyılda bu düzeni bozup merkezî yönetimi kurmaya teşebbüs ettiğinde zincirleme felaketlerle karşılaşmış.
Daha ilginci: Fırat’ın doğusunda Türkçe konuşan kimse kalmamış. 1071’den beri aralıksız Türklerce yönetilen bu bölgede, bugün Türkçenin anadil olarak hayatiyetini sürdürdüğü alan Erzurum’dan Kars ve Ahıska’ya, öbür yandan Nahçevan ve Tebriz’e uzanan dar bir koridordan ibaret. Buna karşılık Diyarbakır, Mardin, Muş veya Van’da – devlet memurları ile onlara özenen bir miktar kentli seçkin dışında – özel yaşamında Türkçe konuşan pek yok.

Comments

No comments found for this post.