Home Artists Posts Import Register

Content

18 Mart 2009

“Tek kusuru yazmayı sevmemesiydi. Yani nihrir idi; çok okuyan, çok bilen, ama yazmayan kişi!” demiş Soner Yalçın.[1]

Soner Yalçın dediğine göre kesin yanlıştır diyoruz ve sözlüğe bakıyoruz. Arapçaymış. Sıhah’a göre “esaslı ve derin ilim sahibi”, Kamus’a göre “zeki, bilge, tecrübeli ve yetenekli”, Tac-ül Arus’a göre “her konuda bilgili ve yetenekli ve yaptığı işi iyi yapan” demekmiş. Meninski “industrius, intelligens, expertus” demiş. Ahmet Vefik Paşa “hazık, mahir, kârdide” diye çevirmiş. Redhouse “sagacious, wise, experienced” diye tekrarlamış. Baha Toven “dahi, sanatkar” diye eklemiş. Arapça nahr (bir ilim veya işi çok iyi bilmek) fiilinden rübai bir türev, son derece ender görülen fiˁlîl vezninde. 1920’lerden beri hiçbir sözlükte yok, kullanıldığını da hiç görmedim, ölmüş bir kelime.

Şimdi, bu Soner’in büsbütün cahil bir adam olmadığından eminim. Bundan daha kötü bir şey geldi başına: büsbütün cahil bir kesime yazı yazmanın ölümcül tadını keşfetti. Formül basit: ipe sapa gelmez cümleleri esrarlı bir mantranın mısraları gibi aradarda diz, deli saçması birtakım komplo ihtimalleri ima et, biraz gavur düşmanlığı sosu kat, bitti. Vallahi yiyorlar. İyi de satıyor. Eh o zaman ne lüzum var arayıp öğrenmeye, aman doğru yazayım diye dert etmeye? Salla gitsin. İtiraz eden olursa belden aşağı birkaç küfür eder susturursun, olmadı Sabetaycıdır diye teşhir edersin, uğraşsın kerata.

O kadar kolay ki!

[1]15 Mart 2009, Hürriyet. Bir tanıdığım yazıp sormuş, ondan haberdar oldum. Yoksa Hürriyet okumak gibi bir alışkanlığım yok. Çirkef çirkefi davet eder, ruhum kirlenir diye korkarım.

Comments

No comments found for this post.