Home Artists Posts Import Register

Content

18 Şubat 2009

Türkçede 1930’lardan önce –sel/–sal diye bir ek yok: nokta! Haniya kumsal ile uysal diye soranları hemen aydınlatalım. Bir kere Türkçede bir ek hem ad eki hem fiil eki olmaz, oradan uyanmanız lazım. Kumsal besbelli bileşik bir isim. Açın Derleme Sözlüğü’nü bakın, sal bilumum Anadolu ağızlarında “dağın yamacındaki düzlük, yassı yer” demek, ta 17. yüzyıldan beri kaydedilmiş. Kum sal = kum düzlüğü.

Uysal bu şekliyle ilk 19. yüzyılda Vefik Paşa sözlüğünde geçiyor. Halbuki ta 11. yüzyıldan beri OrtaasyaAsya ve Türkiye Türkçesinde çoğu zaman osal, bazen usal diye yazılan bir kelime var, “gevşek, tembel, umursamaz, bezgin” anlamında. Usanmak fiiliyle besbelli aynı kökten, ki o da eski metinlerde daima osanmak diye geçer, ta 19. yüzyılda /u/ sesini almış. Yani oradaki ek de –sal değil, olsa olsa ı’sı yutulmuş olarak –ıl.

Derin bir yaratıcılığın eseri olan –sel/–sal eki yanılmıyorsam ilk olarak 1932 veya 33’te Fransızca universel sıfatına karşılık Çankaya’da icat edilen evrensel sözcüğünde kullanılmış. Fransızca kelimeyle benzerliği tesadüftür desek belki anlaşılır, belki rakı da yardım etmiştir. Ondan sonra Öztürkçecilere gün doğmuş, tecimsel, kamusal, ulusal, arsıulusal, tinsel, cinsel, siyasal, yazınsal, dirimsel, özdeksel, artık Allah ne verdiyse dayamışlar.

Bugünkü Türkçede artık iyice yerleşti. İtiraf edeyim, lazım oldukça ben de kullanıyorum. Sonuçta kelimelerin nesebi beni ilgilendirmiyor; ilgilendirmiyor dediysem değeryargısal açıdan yani. Kullandığım kelimenin aslı ister Arapça olsun ister Öztürkçe ister uydurmasyonca, muhatabıma derdimi anlatıyorsa nüfus kağıdından bana ne?

Dert edilecekse arıtmancılar dert etsin.[1]



[1]Başımın tatlı belası Mehmet Beylikli bu yazıdan sonra ısrarla “Türkçede” +sel/+sal ekinin var olduğunu savunarak, Anadolu ağızlarında mevcut olduğunu ileri sürdüğü dağsal, yensel, yiyimsel, yersel, ölümsel örneklerini getirmiş; ayrıca Moğolistan taraflarında yaklaşık otuzbin kişinin konuştuğu bir Türki dil olan Tuvacadan örnek göstermiş. Üşenmeden oturdum, başlı başına makale olabilecek bir cevap yazdım. Bir kısmını buraya alıyorum:

Bir ekin Türkçede “var olduğunu” söylemek iki ayrı anlama gelebilir.
· Ek Türkçede işlektir. Bu ekle sözlükte var olmayan bir türev yaptığımda muhatabım anlar ve yadırgamaz: maildeş, mailleşmek, googlelamak gibi.
· Ek Türkçenin geçmiş bir döneminde işlek olmuştur; halen işlek olmadığı halde türevleri yaşayan dilde mevcuttur. Dolayısıyla ek, dilde fosil olarak varlığını sürdürmektedir.
İkinci tipte eklerle yeni kelime yapmak ancak bir tür edebi arkaizm yahut şaka olarak ilgi çekici olabilir (insert edegil, ay oğul!). Bunun dışında, herhangi bir yabancı dilden kelime aktarmak kadar sunidir, yaşayan dile yabancıdır. Ortalama muhatabımın İngilizce bilme olasılığı Eski Türkçe yahut Çağatayca veya Kıpçakça bilme olasılığından yüksek olduğu için, bu dillerden alınacak bir ekle yeni kelime yapmanın dile getirdiği “yabancılaşma” ve “rahatsızlık” efekti, İngilizce bir eki doğrudan almaktan daha yüksektir. (Bkz: yapılable, yazılable... ve öte yandan yapav, yazav… Hangisi “uyar”?).
Bir hecenin ek olarak kabul edilebilmesi için net bir morfolojik işlevi olması, yani herhangi bir köke eklendiğinde öngörülebilir bir sonuç doğurması gerekir. Aksi takdirde işlek değildir; dolayısıyla ek değildir. Yapısı bilinmeyen veya belki yanlış anlaşılan herhangi bir hecedir. Mesela Türkçede yayvan diye bir kelime var, yapısı meçhul. Buradaki +van hecesini bir ek olarak kabul edemeyiz, çünkü bilven, kalvan, ölven gibi türevler yapamayız.
*
1930 itibariyle +sal ekinin her iki anlamda var olmadığı kanısındayım.
“Eskiden var olmak” demek, ancak yazılı dilde var olmak VEYA halk ağızlarında yeterince yaygın ve kalıcı olmak anlamına gelebilir. Yoksa herhangi bir köy veya aşiretin, hatta herhangi bir ailenin veya kişinin dilinde dönem dönem ortaya çıkıp kaybolan “dil alışkanlıkları” (idiolect’ler), dil hakkındaki bir genellemeye esas teşkil etmezler. Öbür türlü sırf Perihan Mağden yüzünden oturup Türkçe Sözlüğü yeni baştan yazmamız gerekirdi.
Örneklere bakalım:
Dağsal (“dağda düzlük yer”) halk ağızlarında yaygın bir kelime; yazılı dile de geçmiş. Tıpkı kumsal gibi bileşik isim: dağ salı.
Yensel: sadece Afyon ağzında kaydedilmiş. Afyon’da kaç kişinin bildiği veya kullandığı belli değil. Aynı şekilde yiyimsel, sadece Tokat’ın bir köyünde kaydedilmiş. Belli ki standart Türkçedeki +si ekinin bir varyantı (*yensi/*yeyimsi). Belki de saha elemanı yanlış duymuş.
Yersel: Yok. Sadece yerselemek (=örselemek) fiilinin varyantı olan yersellemek var. Bu fiilin kökü belirsiz. Yani ör- veya yer- köküne eklenerek belirli bir işlev ifade eden bir ek yok.
Ölümsel: Anadolu ağızlarına ilişkin en kapsamlı kaynak olan Derleme Sözlüğü’nde yok. Belli ki ağızlarda çok yaygın olan ölümsek sözcüğünün herhangi bir idiolect’teki varyantı.
Tuvacanın morfolojisini bilmiyorum. Tuvacada böyle bir ek belki vardır, belki yoktur, bilmem. Ama olması hiçbir şey ifade etmez. Türkiye Türkçesinde sadece yayvan kelimesinde rastlanan +van “ekine” istinaden Tuvacada yeni kelimeler üretmek ne kadar saçma ise, bu da o kadar saçma olur.

Comments

Hasanali Akay

Sel ekine dair Nihat Sami Banarlı Türkçenin sırları isimli kitabında Soğdca ya da Moğolca (kitap elimin altında olmadığı için kontrol edemedim, kusura bakmayın) bir ek olduğunu söylüyordu