Home Artists Posts Import Register

Content

9 Şubat 2009

Artık şaşmaz şekilde her yerde malumu ilan diye geçiyor. Mantıken bu da mümkün tabii, “bilineni orta yere söylemek”, ama deyim o değil, üstelik kelime oyununa yazık. Doğrusu malumu ilam etmek, yani bilineni bildirmek.

İlân da Arapça, ilâm da, ama ikisi ayrı şeyler. İlkinin altında yatan kavram ˁalen, “ortalık yer, kamusal alan” – ‘adam alenen zırvaladı’daki gibi. (Türkçe alan’la benzerlik şaşırtıcı ama alaka yok, zannetmem.)

İkincinin temeli ˁilm yani bilgi. Bu kökten Türkçeye girmiş pek çok türev var. Mesela ˁâlim “bilen” yahut bilgin, ˁulemâ bunun çoğulu, “bilginler”, ˁallâme de mübalağası, “çok bilgin”. Maˁlûm “bilinen”, taˁlîm “bilmesini sağlama” yani öğretme, muˁallim bu işi yapan kişi. İˁlâm aslında taˁlimle hemen hemen aynı anlama gelen bir masdar ama bizde daha çok “bildirme, haber verme” anlamı ağır basmış. Mahkeme ilamı demek, mahkemenin “bu yazıyı kim okursa bilsin ki” gibisinden yazdığı bildiri. Yahut bildirge. İngilizcesi writ, e’siz.

Şimdi biri çıkıp dese ki hocam, geç bunları, bunlar hep bildiğimiz şeyler, ben de “malumu ilam etmiş oldum öyleyse” der geçerim.