Home Artists Posts Import Register

Content

2 Ocak 2009

İslami gelenekte kameri, yani hakiki aylar kullanılıyor, Zilkade, Rebiülevvel, Recep vs. Ama tarım toplumunda sırf bunlarla iş yapamazsın. Yoksa tohum ekimiydi, hasattı, cemreydi, kocakarı fırtınasıydı gibi mevsime bağlı olayları hesaplayamazsın. Daha kötüsü, vergi günün her sene 11 gün geri kayar. Bu yüzden Suri­ye ve Anadolu gibi tarım ağırlıklı İslam ülkeleri İslam takviminin yanısıra öteden beri Ortadoğu’nun kadim Arami uygarlığından devraldıkları güneş takvimini de kullanmışlar. (Irak ve İran’da da eski İran aylarını kullanmışlar.)

Bildiğimiz şemsi ayların adları Arami dilinden geliyor. Sekizi – Şubat, Nisan, Temmuz, Eylül, birinci ve ikinci Teşrin, birinci ve ikinci Kânun – ta eski Babil ve Asur kültürlerine geri giden ad­lar. Üçü – Mart, Mayıs ve Ağustos – Ortadoğu’da 700 yıl süren Roma egemenliği döneminde Latinceden ödünç alınmış. Hazi­ran ise muamma, sonradan çıkmış, kökeni belirsiz bir ad.

Eskiden (eskiden dediğim çok değil, 1940’lara dek) hayatımızda Teşrin’lerle Kânun’lar da vardı. “Evvel” ve “sani”, veya “ilk” ve “ikinci” olmak üzere ikişer taneydiler. Yıl İkinci Kânun’la başlar, Birinci Kânun’la biter, kafa karıştırırdı. Bunlar 10 Ocak 1945’te çıkarılan bir kanunla kaldırıldı. Yerlerine Ekim, Kasım, Aralık ve Ocak adları bulundu.

Ekim belli. Kasım, Hıdrellez gününden tam altı ay sonrasına gelen ve eski konseptte kış yarıyılının ilk günü kabul edilen ruz-ı Kasım’dan (“bölen günü”) esinlenmiş. Aralık iki bayram arasına gelen zi’lkade ayına halk arasında verilen admış. O sene öyle denk geldiğinden onu kullanmışlar. Ocak ise Kânun söz­cüğünün serbest çevirisi. Aramice kânûn “mangal” ya da közlük demek – kanun değil, ince ke ile. Arapçada da aynı sözcük var, “soba” anlamında. Ki düşünürsen, Suriye gibi yarı sıcak iklimler­de aralık ve ocak aylarında soba yakılır.*


-------------------
* Bu yazıdan iki gün sonra, 4 Ocak 2009’da Sabah’ta Engin Ardıç şu yazıyı yazmış. Tesadüfün bu kadarı olmaz artık deyip hayret mi edelim, nazire sana­tının 21. yüzyıla özgü hali mi diyelim, konusu tükenen köşeyazarı yılana değil Sevan’a sarılır mı diyelim, karar veremedim.

Eskiden, içinde bulunduğumuz aya “kânun-u sani” denirdi. (K sesini ince oku­yunuz ve “kanun” ile karıştırmayınız.) Ekim, kasım, aralık ve ocak ayları yoktu eskiden. “Teşrin-i evvel, teşrin-i sani, kânun-u evvel, kânunu sani” vardı.
Hem de ne zamana kadar, bilir misiniz? Hadi tahmin edin bakalım.
Acaba Atatürk’ün “dil devrimini” yaptığı 1932 yılında mı değiştirilmiş bunlar? Yok yok, hilafetin kaldırıldığı sıra falan olmalı. Belki de Medeni Kanun’un çı­kışı sırasındadır. Yok yahu, şapka devrimiyle birlikte olmasın? Bilemediniz... Taaa 15 Ocak 1945 tarihine kadar! Atatürk’ün ölümünden altı yıl iki ay sonra­ya kadar! (...)
Dünya savaşının son zamanlarında Behçet Kemal Çağlar önayak oldu (hani şu 1960 yılının mayıs ayında darbe çığırtkanlığını “Atatürk’üm yetiiiiş” diye ya­pan şair) ve dört ayın adı değiştirildi.
Savaş yıllarında bu ayların isimlerini “modernize” etmek için bazı çabalar gös­terilmiş, “Türkçeleştirmeye” çalışılarak “birinci teşrin, ikinci kânun” falan de­nilmişti... “İlk teşrin, ilk kânun” diyenler de vardı. “İlkteşrin” şeklinde bitişik yazıldığı da oluyordu.
1945 başında “radikal” bir değişikliğe gidildi. (...) Tarım ürünleri ekildiği var­sayılarak “ekim”, mis gibi Arapça kökenli “kasım” bulundu... (Ekim ayında kimin ne ektiğini, kasım ayında kimin neyi kastığını hep merak ederdim, me­ğerse arslan Öztürkçeciler “taksim eden, bölen” anlamına gelen bir Arapça ke­lime kullanmışlar! Çelebi, böyle olur bizde devrim dediğin...)
Evlerde ocakların yandığı soğuk kış ayına da “ocak” denildi.
Peki ya “aralık”? Onun hiçbir anlamı yoktu! Başka bir isim bulamadıkları için, “arada” kalan eski birinci kânuna da “aralık” deyip çıktılar! Çelebi, böyle olur­du Milli Şef döneminde devrim dediğin...

Comments

No comments found for this post.