Home Artists Posts Import Register

Content

24 Aralık 2008

Tut ki soykırım olmadı, hayal kuruyorlar, “dedem öldü, nenem cariye oldu, biz dünyada serseri olduk” diye doksan senedir bo­şuna dövünüyorlar. İnsan olan bundan üzülmez mi? “Gel bira­der, var mı senin için yapabileceğim bir şey, anlat açılırsın, çay ısmarlıyayım,” demez mi? Psikoloğuyla, romancısıyla, tarihçisiy­le seferber olmaz mı, bu adamlar nasıl böyle tuhaf bir travmaya tutulmuşlar diye?

Tut ki yüz binler ölmedi, yüz tane gariban köylü katledildi, onun da suçlusu zaten Çemişgezek kaymakamıydı. İnsanlıktan asgari nasibini almış biri gene üzülmez mi? Zulme lanet etmez mi? Faraza konunun abartıldığını düşünse bile, haksızlığa uğra­yan tarafın sırtını pışpışlayıp “Birader hakikaten üzüldüm, ayıp etmiş bizimkiler, affet” demez mi?

Benim tanıdığım Anadolu insanı der. Kaç bin senelik medeniyet var arkada, nihayet, Cumhuriyet çığırtkanları avazları çıktığı ka­dar bağırıp bastırmaya çalışsalar da.

Baskın Hocagillerin metnini doğru okuyun, bakın. Katliamdan vesaireden dolayı özür dilememişler, dileselerdi gülünç olurdu za­ten. “Duyarsız kalınmasından” ve “inkar edilmesinden” ötürü çok mahcubum, o yüzden özür diliyorum demişler. Dünkü olaydan değil bugünkünden söz etmişler. Görgüsüzlüğe ve vicdansızlığa isyan etmişler. Kibar insanlar oldukları için, “o hayvanlarla aynı memleketin insanı olmaktan utanıyorum” dememişler.

Canan Hanım kastedileni anlamış herhalde, üzerine alınmış.*

*

Özür Arapça. Aslı ayın ve noktalı dal ile ˁudhr. Mazeret (maˁ­dharat) ile aynı kökten, esasen onunla eş anlamlı bir masdar. Özünde “hocam elektrikler kesikti, ninem hastaneye yattı, o yüzden çalışamadım” aksiyonu sözkonusu. Yahut “Zaten isyan etmişlerdi, hem kesmesek millet olmazdık ki, üstelik çok kesme­dik az kestik” . Türkçede anlam ayrışmış.

Ayrışmış mı gerçekten, ondan da emin değilim. Özür dilerken bir yandan da mıy mıy mıy mazeret söylemeyen kaç kişiye rast­ladınız son zamanlarda?


-------

* Baskın Oran, Ahmet İnsel, Cengiz Aktar ve Ali Bayramoğlu’nun o günler­de çok fırtınalar koparan özür metni şöyleydi:

“1915’te Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı ‘büyük felaket’e duyarsız kalın­masını, bunun inkar edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği red­dediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”

CHP İzmir milletvekili olan Canan Arıtman’a göre soyca Türk olan birinin özür dilemesi mümkün değildi, bildiriyi yadırgamadığını söyleyen Cumhur­başkanı Abdullah Gül de besbelli Ermeni kökenliydi:

“Bir millete hakaret ve iftira etmek düşünce özgürlüğü olamaz. Ermenilerin soykırım suçu işlediğimize dair savını haklı bulanlara, destekleyenlere, hoş gö­renlere, ‘Sen Ermeni misin?’ diye sorarlar. Cumhurbaşkanı da olsa sorarlar!”

Comments

Pero Lvov

hocam yapmayın, hangi Anadolu insanı der? lütfen. Bir süredir biraz uzakta kaldınız maphusluk, sürgün derken. Bir kuple Müge Anlı izlemenizi tavsiye ediyorum, Anadolu insanının irfanını tekrar tatmak için. :)

Selçuk Kuyucak

Hükümetlerimiz tahakküm yoluyla insanlarımızın düşüncelerini yönlendirmeye alışmış. Dünya kamu oyu ne zaman en hızlı biçimde aleyhimize dönüşmeye başladı dersiniz? Kendi araştırmacılarımızı hain ilan ettiğimiz zaman. Diyelim Taner Akçam, Uğur Üngör gibi isimler abartıyor, Ermeni propagandası yapıyor. Varsın tezlerini ortaya koysunlar, elbet "doğru" tezlerle tartışmaya katılacak araştırmacılarımız da bulunur, doğruya ulaşılır. Başımızı kuma gömerek sorun çözüyoruz. Burada bir baba iki kızını okula gönderiyor. Okulda Ermeni kökenli ailelerin çocukları var, öğretmenler var. 24 Nisan çeşitli hikayelerle anılıyor. Çocuklar "ne oldu" diye her gün babalarını sorguya çekiyorlar. Adam bunalmış. Evet, diyor "soykırımı kabul edelim, her kaç paraysa Ermenileri tazmin edelim. Daha geçenlerde Dünya Bankası Türkiye'den katkı istediğinde RTE 'sadece 5 milyar dolar mı istiyorlar? Arkadaşlara verelim gitsin dedim' demiş. Türkiye'nin buna gücü yeter. Yeter artık, insan içine çıkabilelim." İşte başımızı kuma gömmenin sonuçları böyle. Ya olmadı diye tepineceksin, ya da ne olduğunu anlamadan teslim olup sana söylenenleri kabul edeceksin. Halbuki, olanları öğrenmeden, hikayelerini dinlemeden, onlardan ders çıkartmadan söylenen özürün ne kıymeti var? Öte yandan, hem Ermenistan'da hem diasporada, MHP ayarında doktrine olmuş bir kitle var. Onlara göre Ermenilere her şey hak, Türkler her şeye müstahak. Hiç sağlıklı bir durum değil. Hrant Dink gibi birisi barışın anahtarını elinde tutuyordu. Onu da katlettik maalesef.