Home Artists Posts Import Register

Content

29 Kasım 2008

Arapça yamîn “sağ”, daha doğrusu “sağ el”. Sağ elin uğurlu sol elin uğursuz olduğuna dair inanış, en eski zamandan beri tüm insan topluluklarında var. Ortadoğu’nun Sami toplumlarında da sağ avucunu gösterme jesti kadim zamanlardan bu yana doğru­luk, güven, dostluk, söz verme ifade etmiş. Yemin etmek, esasen sağ elini kaldırıp göstermek demek. Eskiden yemin vermek de­nirdi, daha bile somut.

Yamîn’in Arapça zıddı asıl yesar değil şa’m, yani sol el. Bunun türevi şom ağızlı’daki şom, yani uğursuz, kutsuz. Ayrıca şe’amet (uğursuzluk) ve meş’um (uğursuz, lanetli) sözcükleri de aynı Arapça kökten geliyor. Misal: “O meş’um günde vatan mateme gark olmuştu.”

Arapçanın İslam öncesi döneminde bu kelimeler coğrafi yön anlamında da kullanılmış. Gün doğumunu karşına alırsan sağ güney, sol kuzey olur. O yüzden öz Arabistan’ın güneyindeki ül­kenin adı Yemen, kuzeyindeki ülkenin adı da Şa’m olmuş. Şam esasen bugünkü Suriye’nin güney kısmını oluşturan memleketin adı, bunun başkenti olan kent de aslen Dımışk yahut Dimaşk, İngilizcesi Damascus. Osmanlı’nın Şam vilayetinin başkenti ol­duğundan, bizde Şam diye anılıyor.

Bayrama çocuklarımı alıp oraya gidiyorum, bakalım nasıl yer­miş.*



----------------------
* Suriye izlenimlerimi 26 Aralık 2008'de Agos'ta çıkan yazımda paylaştım.

Suriyeli Hıristiyanlara sorunca “Suriyeliyim, Arabım,” diyorlar. Aradaki fark bu. Başkasını bilmem ama ben “Türküm” demem, eğer çok üşengeç günümde değilsem. Ermeniliği o kadar önemsediğimden değil, tehdide boyun eğmeyi kendime yediremediğimden.

Saidnaya, Maalula, Şam’a yakın büyücek kasabalar. İkisinin de girişinde büyük birer Meryemana heykeli var. Selçuk’taki gibi sadece turistlerin gördüğü bir dağ kovuğunda değil, girişte, hükümet konağı ile şehir oteli arasında bir yerde. Karayollarının trafik tabelaları: sağa Mar Efrem ziyaretgâhı, sola Mar Toma Kilisesi, ileriye, kasabanın üstüne kale gibi yükselen Bakire Meryem Manastırı. Saidnaya’ya ne hikmetse bir tane de kocaman Sheraton dikmişler. Bütün çalışanlar Sofi, Circis, Evdokya, Luka, patronlar da öyle. Ama gittiğimiz gün bolca başörtülünün katıldığı bir Müslüman düğünü vardı içeride.

Halep’in en güzel meydanındaki heykel eski Maruni piskoposlarından birinin heykeli, cübbesiyle asasıyla, azametli. “Ceddülarab” veya ona benzer biri de olabilirdi, biz öylesine alışığız, ama değil. Gerçi etrafta yeterince Hafız heykeli ve Beşar posteri de var, o başka. Modern Suriye milliyetçiliğinin kurucularının birkaçı Hıristiyanmış. Şimdi adını hatırlayamadım, bir tanesinin ismini her şehirde caddelere vermişler, bizdeki Talat Paşa Bulvarı yerine.[1] Mişel Aflak değildi tabii, o iktidardaki Baas partisinin kurucusu, sonradan gözden düşmüş, Irak’a sığınmış, anıtmezarı Bağdat’ta.

Orduda subaylar arasında Ortodoksu, Katoliği, Süryanisi varmış. Hatta bir tanesi generalmiş, göstermelik de olsa. Hükümette bir-iki tane bakan da var galiba. Siyasi iktidarın Alevilerde olması önemli bir unsur. Sünni çoğunluğa karşı Hıristiyanları bir tür denge unsuru olarak kullanıyor olabilirler sanırım.

Ekonomik olarak Türkiye’den yirmi-otuz yıl gerideler. Ama mesela Halep’e girer girmez “burası yaşanabilir bir şehir” duygusuna kapılıyorsun. İnsanlardaki güler yüzlü kalenderlik midir, kentin orasına burasına değdirilmiş ufak tefek sevgi işaretleri midir, nedir bilmem. Muhtemelen hayaldir, yaşanmaz aslında. Ama bunca senedir Urfa’ya, Mardin’e gider gelirim, mesela oralarda bir an bile böyle bir duygu geçmemiş içimden. İnsanın ruhunu büzüştüren o katı bağnazlığı, esas Anadolu’daki kadar olmasa da, alttan alta hissedersin.

Vecdi Beyin söylediği herhalde budur. Bak Türkiye ne güzel “millet” olmuş, Suriyeliler daha becerememişler, yazık.[2]

[1] Zeki el-Arsuzi olacak hatırlayamadığım isim.

[2] Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün, TC’nin temelinde yatan ırkçı ve soykırımcı zihniyeti veciz bir şekilde özetleyen sözleri şöyleydi (11 Kasım 2008, gazeteler):

“Bugün eğer Ege`de Rumlar devam etseydi ve Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabi­lir miydi? Bu mübadelenin ne kadar önemli olduğunu size hangi keli­melerle anlatsam bilmiyorum, ama eski dengelere bakarsanız, bunun önemi çok açık ortaya çıkacaktır. Bugün dahi Güneydoğu`da verilen mücadelede bu nation building’de kendilerini mağdur sayanların katkısını, özellikle tehcir sebebiyle mağdur sayanların katkısını reddedemeyiz.”

Comments

No comments found for this post.