Home Artists Posts Import Register

Content

10 Haziran 2009

Commiphora opobalsamum, Yemen’de yetişen bir ağaç. Reçinesinden çok kıymetli bir yağ elde edilirmiş. İbranice adı besem veya basam, büyük olasılıkla eski bir Güney Arapça sözcükten gelme. Tevrat’ta değerli bir ticaret metaı olarak adı geçiyor. Mesela ağabeyleri Yusuf’u çölde terkettiğinde, basamtaşıyan bir Arap kervanının onu kurtarıp Mısır’a götürdüğünü öğreniyoruz.

Yunancaya bálsamon olarak alınmış, muhtemelen İbranice veya bir başka Ortadoğu dilinden aktarmaca. Latincesi balsamum. Fransızcada, 1. vurgusuz hece düşer, 2. sessizden önce gelen /l/ sesi /w/ye dönüşür, 3. Latince çekim ekleri düşer, o yüzden baume. İngilizcesi neden balm olmuş, açıklamasını bulamadım. Daha doğrusu dip bucak aramaya üşendim. Hakikisi balm of Mecca diye geçer, demek ki Yemen’den bu tarafa Mekkeli tüccarlar aracılığıyla gelirmiş. Hakikisi az bulunduğundan, alakalı alakasız her çeşit güzel kokulu yağa balm demek adet olmuş. İngilizcede Latinize biçimiyle balsam da kullanılır. Eskiden saç yağı demekti, 1970’lerden bu yana şampuan sonrası saça sürdükleri iğrenç bir şeyin adı oldu.

Farsçası balasân veya belesân. Türkçe literatürde bu biçim kullanılmış. İlk kez 18. yüzyıl sonlarında Asım Efendi’nin Burhan-ı Katı tercümesi “Türkçede tahrifle peleseng tabir ederler” diye belirtme ihtiyacı duymuş. Sözlüğümde peleseng’e Farsça demişim, yanlış, düzeltiyorum.

Tıbbi kullanımına dair bin türlü bilgi buldum. Ama sakız gibi ağızda çiğnendiğine ilişkin bir şey bulamadım. “Diline pelesenk etmek” deyiminin tek mantıklı açıklaması sanıyorum bu olmalı. Reçinesi tazeyken yumuşak olup sonra sertleşirmiş. Acaba saf haliyle veya başka maddeye kokulandırıcı olarak katılıp çiğnenir miydi? Diline pelesenk etmek = ağzına sakız olmak demek, işlev olarak da sakıza benzer bir şey geliyor akla.

Balsam anlamında pelesenk hakkında söylediklerim doğru, ama “diline pelesenk etmek” bambaşka bir şeymiş. Altı gün sonraki yazımda düzelttim:

16 Haziran 2009

Diline peleseng etme’nin güzel kokulu bir madde olan pelesengle hiç alakası yokmuş. Peleseng ağacından yapılan tesbihle de tabii ki alakası yokmuş. Sözün aslı “diline perseng etmek” imiş, ancak bizim gibi cühela peleseng sanırmış.

Farsçanın şahikası olan Burhan-ı Katı sözlüğüne bakıyoruz, uzun â ile pârseng demiş, “terazinin hafif kefesine tesviye ve ta’dil için astıkları nesnedir. Ekseriya taş asarlar. Amme perseng ve denk taşı dahı dirler. Yükün hafif tarafına ve kayıklara dahı korlar.”

Ahmet Vefik Paşa kısa ünlüyle perseng şeklini tercih etmiş. “Vezin, muvazene” demiş. Ama lakırdı persengi = “tekerrür; nakarat; falan, festekiz, nesne gibi mühmelât-ı mükemmele” imiş. Ful açıklama gene Şemseddin Sami’den geliyor. Perseng, aslı Farsça pârseng olup terazinin boş gözüne konan ağırlık, ancak Türkçede “medar-ı kelam olmak üzere söz arasında münasebetli münasebetsiz irad ve tekrar olunan ‘efendim, efendime söyleyeyim, uzatmayalım’ gibi tabir” diye açıklanmış.

Yani “dil darası” ya da “dilin terazisini dengelemek için katılan boş ağırlık”. Ne kadar ince bir deyim. Vay canına!

Sizi bilmem ama ben çok şey öğreniyorum bu yazıları yazmaktan.

Comments

No comments found for this post.