Home Artists Posts Import Register

Content

9 Nisan 2009

Anadolu Türkçesinde obmak “hapır hupur yemek”, obur çok yiyen. Latince obêdere “tıkınırcasına yemek”, obêsus “aşırı yiyen, obur”. Aaa, Sezar’la akraba mı çıktık?

Aslında o kadar basit ki, bunun olamayacağını bilmek için biraz genel tarih kültürü yeterli. Artı biraz mantık.

A diline B dilinden kelime geçmesi için ne lazım? Bir kere anadili A olan yeter sayıda insanın B dilini bilmesi lazım, herkes değil fikir ve moda önderlerinin büyükçe bir kısmı bilse yeter. İnsan karşındaki muhatabının da B dilini bildiğini bilse araya hiç çekinmeden B dilinde kelimeler, cümleler attırabilir. Hele B dilini bilmek o toplumda kültür ve itibar göstergesi ise, olur olmaz her vesileyle o dili bildiğini göstermek büsbütün farz olur; kültürlüsü de, kültürlü görünmek isteyen cahili de laf arasına B dilinde kelimeler sıkıştırmaya özen gösterir. Bak 550 kişilik Meclis’te 500 küsur tanesi “İngilizce bildiğini” belirtmiş, boşuna mı? Vecdi Bey bile vatan millet kurarken nation büildink diye aradan döktürmedi mi?[1]

E, Latince bilmek Türklerde hiçbir zaman moda olmadı. Hiçbir devirde üçyüz beşyüz kişiden fazla Latince bilen olmadı. Eski Romalılar arasında da pek Türkçe bilen olduğunu sanmıyorum. Demek ki nedir? Türkçeden Latinceye, Latinceden Türkçeye geçmiş kelime olmaz; unutun.[2]

İstisnaları analım. Türkçede direkt Latinceden geldiğini bildiğim bir tek kelime var, imparator. Avusturya hükümdarının resmi sıfatı olarak 17. yüzyıldan beri biliniyor. Önceleri hakaret olsun diye Nemçe Beyi filan derlermiş, galiba Karlofça Antlaşması’nda dayatmışlar, resmi unvanı budur, bunu kullanacaksın diye. Bir de son devirde bilim Latincesinden tıp jargonuna alınmış bazı tabirler var. Hepsi o kadar.

Tabii son 150 yılda Fransızcadan ve İngilizceden aldığımız bir sürü Latince kökenli kelime var, ama o başka. Obmak Türkçede en az 500 yıldır mevcut. Obedere de Latincede 2000 küsur yıl önce kaydedilmiş. İlişki mümkün değil. Benzerlik herhalde hapır, hopur gibi bir ses benzetmesine dayanıyor.[3]



[1] Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün, TC’nin temelinde yatan ırkçı ve katliamcı zihniyeti veciz bir şekilde özetleyen sözleri şöyleydi (11 Kasım 2008, gazeteler):

Bugün eğer Ege`de Rumlar devam etseydi ve Türkiye`nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi? Bu mübadelenin ne kadar önemli olduğunu size hangi kelimelerle anlatsam bilmiyorum, ama eski dengelere bakarsanız, bunun önemi çok açık ortaya çıkacaktır. Bugün dahi Güneydoğu`da verilen mücadelede bu nation building`de kendilerini mağdur sayanların katkısını, özellikle tehcir sebebiyle mağdur sayanların katkısını reddedemeyiz.

[2] Fazlaca katı formüle ettiğim bu iddiaya çok sayıda haklı veya haklımsı itiraz geldi. Hatay Erzin’den Ali Temiz yazmış:

Latinceden Türkçeye kelime geçmediğini iddia ediyorsunuz. Benim yaşadığım kasabada okuma yazması olmayan, bilemedin ilkokul mezunu yaşlı insanlardan natırası bozuk diye bir deyim duyuyorum. “Cibilliyetsiz, ahlaksız” anlamında kullanıyorlar. Buradaki natırakelimesinin Latince natura’nın türkçede küçük ses uyumuna uydurulmuş şekli olduğunu düşünüyorum.

“19. yüzyılda standart Türkçe konuşma ve yazı diline giren İtalyanca natura veya Fransızca nature sözcüğüdür” diye cevap verdim. Ama detay bir yana, özünde haklı tabii.

[3] Birkaç okur bu yazı üzerine tekrar Kürtçeden Türkçeye geçen kelimeler tartışmasını açtılar. Kendimle çeliştiğimi savunan birine şöyle cevap yazdım.

Türkçenin modalarını oluşturan “kanaat önderleri” X dilini yaygın olarak biliyor mu? X dilini bilmeyi övünecek veya gösterişi yapılacak bir şey olarak görüyor mu? Ya da X dilini hiç bilmese de o dili çağdaş medeniyetin nihai temsilcisi, herkesçe bilinen ve sevilen ürünlerin nihai sahibi olarak algılıyor mu? O zaman X dilinden Türkçeye kelime geçer. Yoksa geçmez, yahut ancak “mütevazı” kelimeler, komik kelimeler, sokak kelimeleri, köylü nine kelimeleri geçer.
Bugün İngilizceden Türkçeye kelime akımı nasıl oluyor düşünün. A) Modern dünyaya intibak etmiş okuryazar tayfası İngilizce bilmeyi adeta bir SINIFSAL ayrıcalık olarak benimsemiş, “İngilizce biliyorsan bizdensin, yoksa öl” tavrında. İngilizce kelime bilmek ve kullanmak “cool” sayılıyor. İtiraz edenler olsa da herkes aslında kabul ediyor ki İngilizce kullananlar “üstün”, İngilizce bilmeyenler “aşağı”dır. B) Çağdaş medeniyetin öz hakiki dilinin İngilizce olduğuna dair bir inanç mevcut: şu nesnenin ÖZ adı email’dir, “elmek” dersen ancak tefsir olur, mealen geçerlidir, iğretidir. C) Topluma yağmur gibi yağan yeni nesne ve kavramların ezici çoğunluğu İngilizce ortamdan gelmektedir (yanısıra Japonya’dan suşi, Meksika’dan fajita da geliyor ama az).
Şimdi Türk dilinin herhangi bir aşamasında Kürtçe bilmek Türk dil elitleri arasında yaygın bir özellik olmuş mu? Bir prestij vesilesi sayılmış mı? Türk toplumunun önem verdiği herhangi bir medeniyet alanında Kürtler “medeniyetin asıl sahibi” olarak görülmüş mü? Kürt kökenli ürün ve kavramlar Türk toplumunu istila etmiş mi? Bu soruların cevabı maalesef hayır’dır. Kürtlerin bir dönem “üstün” sayıldığı tek alan medrese eğitimi idi; ama o alanın da ortak dili Kürtçe değil Arapçadır. Kürt kökenli ürün ve kavramlar? Aklıma berdel geliyor, haydi bir de peşmerge olsun, belki birkaç yemek adı ve giysi (poşi?) vardır. Son yıllarda Kürt müziği değer bulmaya başladı, oradan birkaç kelime geldi veya gelecektir. O kadar.

Comments

No comments found for this post.