Home Artists Posts Import Register

Content

13 Aralık 2008

Ege Denizi 1930’lara dek Türkçede duyulmuş bir ad değil. “Ada­lar Denizi” anlamına gelen Cezair Denizi adı bazen kullanılmış ama olay daha çok Akdeniz’in bir parçası olarak algılanmış. Yani “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir” deyip İzmir’e çıkmaları ro­tayı şaşırdıklarından değil, terminoloji farklı.

Eski Yunancada Ege Denizi’nin yaygın adı Arkhi-pelagos yani “Baş Deniz”. Arkhipelagos Adaları da bu denize pıtrak gibi saçılı olan adalar. Sonradan bu ad adalara yapışıp kalmış. Fransızca archipel, İngilizce archipelago bugün “takımada” anlamında kullanılıyor.

Öbür isim Aigaíos, kaynağı bilinmeyen bir kelime; Yunanların pek sevdiği mitolojik masalları burada aktarmaya gerek yok. Eski Yunanca telaffuzu aynen yazıldığı gibi /aygayos/. İngilizceye Ae­gean (/eciyın/), Fransızcaya Egée (/eje/) diye geçmiş. Bizde cum­hurreisinin emriyle herkesin dilbaz kesildiği 1930’larda, Türkçe­sinin de Ege olduğuna karar verilmiş. Neden mesela *eje yahut *ece yahut *aygaz değil, orası meçhul. Öyle uygun görmüşler.

Sonra bunun Öztürkçe aka/aga sözcüğünden geldiği kanaatine varılmış. Bundan, Öztürklerin atalarının Ortaasya’dan ge­lip Ege Denizi’ne medeniyet getirdiği sonucu çıkarılmış. Gene bir gece bir “hikmet sofrasında” daha evvel kimsenin duymadığı egemen sözcüğü ortaya atılmış. Türkçede var olmayan bir kök­ten yine Türkçede var olmayan bir ekle türetilen bu non-kelime, Aigaíos’la hiçbir alakası olmayan Yunanca hégemon (“önder, ko­mutan”) sözcüğünün Türkçe kökenli olduğuna kanıt sayılmış.

Sadece alkolle açıklamak mümkün değil. Kesinlikle başka mad­deler de kullanmış olmalılar. O garip rüya/kabus mantığını baş­ka türlü yakalamak kolay değildir, bilen bilir.*


---------
* Tahmin edileceği üzere son paragraf Atatürkçü kesimde yoğun bir duygu patlamasına yol açtı. O kesimin tipik ifade düzeyini yansıtan çok sayıda mailin yanısıra, Kanada’dan gelen içten bir dille yazılmış bir sitem dikkatimi çekti:

Sözünü ettiğiniz başka maddeleri kullanmaya ne zaman başladı dersiniz? Mikros­kop altına kimi koyarsanız koyunuz, çirkin görünür. Ne gerek var buna? Kime ne kazandırır?

Şöyle cevap verdim:

Beni ilginç bir ikilemle karşı karşıya bırakıyorsunuz. Kafayı dumanlayıp tarih teorileri üreten insanlar “çirkin” mi? Doğrusunu isterseniz gerçek hayatta öyle tiplere bayılırım, hiç çirkin bulmam. Memur zihniyetli “normal” kişilere bin defa tercih ederim. Öte yandan, Atatürk’ün kendi günah ve sevapları ne olursa olsun, GÜNÜMÜZDE en ilkel, en saldırgan, en tehlikeli Türk ırkçılığının simgesi ve dayanağı haline geldiğini düşünüyorum. Dolayısıyla o simgeyi ve dayanağı elden gelen her yöntemle yıpratmayı, her şeyden önce bir vatandaşlık görevi sayıyo­rum. Mit yıkma işlemine ne gerek var? Sovyetlerde Lenin heykellerini yıkmaya ne gerek var idiyse o gerek var sanırım.

Bir başka okur, “Türkçeye karşı çok önyargılı ve duygusal” yaklaştığımı savuna­rak şöyle demiş:

Türkçede yaşamayan unsurlardan kelime yaratmak uydurmacılık ise, Osmanlı­cada Arapça ve Farsçanın unsurlarını karıştırarak uydurulmuş ve ama günümüz­de kullandığımız kelimelere ne demeli? Vaziyet, edebiyat, vb... Osmanlı aydını, münevveri, ziyalısı kelime uydurmada, türetmede hep istekliymiş. O zamanki uydurma-türetmelere sevgiyle yaklaşıp cumhuriyet dönemindekilere bu kadar soğuk durmanın anlamı var mı?

Ona da şu cevabı verdim:

Esas fikir ayrılığı sanırım ‘dil’in ne olduğuna dair farklı bakış açılarında yatıyor. Bence dil bir iletişim platformudur, o kadar. BUGÜNKÜ Türkçe, Türkçedir. Buna hoşnutsuzluk da, egemen de, spam da, ciksi de, gerzek de, boyoz da, basü­badelmevt de, parapleji ile latilokum da dahildir. Her dil gibi Türkçe de, mevcut olan bu çorbanın içinden, ihtiyaca göre son derece yaratıcı, esprili, güzel, cuk oturan yeni kelimeler bulmaya elverişlidir. Nitekim TDK teröründen kurtuldu­ğu 1980’lerden bu yana, müthiş bir yaratıcılıkla evrilmeye devam ediyor.
1930-80 arası yapılan bu değildir. Tamamen ırkçı bir anlayışla dili, onu oluştu­ran unsurlardan sadece bir tanesine indirgemeye çalıştılar. Bugünkü Türkçenin “öz Türkçe” unsuru bu iş için yetersiz kaldığı oranda, bugünkü Türkçeye Japonca kadar yabancı olan birtakım eski Türk lehçelerinden zorla sonuç almaya çalıştılar. (...) Irkçılıktır, küstahlıktır, toplum düşmanlığıdır. Türkçeyi fakirleştiren bir dar­kafalılık abidesidir.

Comments

Selçuk Kuyucak

Bu yazınız da çok ilginç Sevan bey, ancak vay canına diyebilirim.